Sektörün en önemli sorunlarından birisi ithal hammadde girdilerindeki
bağımlılıktır. Bir dünya markası olan Petkim'in üretimi ne yazık ki,
yurtiçi tüketimi karşılayamamaktadır. Plastik hammaddesinin çok büyük
bir oranda ithal edildiğini görmekteyiz ( yaklaşık % 86 ) Hızla
gelişen sektörün, yetişmiş eleman ihtiyacı güngeçtikce artmakta ve bu
sorunu çözmek için köklü yaklaşımları hayata geçirmek gerekmektedir.
Sektörlere
göre dağılımına bakıldığında, iç tüketimin Türkiye'de sırasıyla
ambalaj (%30), inşaat (%15), tekstil (%10), otomotiv (% 10), ev eşyaları
(% 10) olduğu görülmektedir. Özellikle otomotiv sektöründe yapılan
atılımlar ve artan yatırımlara paralel büyüyen üretim, şüphesiz plastik
sektörünü de olumlu etkilemektedir. Bir başka önü açık gelişim gene,
inşaat sektörüyle birlikte yaşanabilir. Yenilenen ihtiyaçlar ve yaşam
tarzları ile birlikte, artık ahşap kapı, (özellikle) pencerelerin yerini
PVC bazlı pencere ve kapılar almaktadır.
Türk PVC
sektörü, 60 kadar üretici, bu üreticilere bağlı 4800 bayi ve 1 buçuk
milyar USD büyüklüğü ile parlak bir geleceğe sahip olduğundan kimsenin
kuşkusu yoktur. Ülkelerin yıllık büyüme hızları baz alınarak yapılan
projeksiyonlarda, Türkiye Plastik Sektörünün 2010'lu yıllardan itibaren
Avrupa'da liderlik koltuğuna oturacağı hesaplanmaktadır. Türk Plastik
Sektörü'nün henüz doymamış, genç bir sektör oluşu, kişi başına düşen
plastik tüketiminin dünya ortalamasının oldukça altında olması, sektörün
geleceği açısından önemli pozitif unsurlardır. Ayrıca, Rusya, AB ve
dünya petrol rezervlerinin çoğunun bulunduğu Ortadoğu arasında bir
enerji köprüsü oluşturma yolunda önemli adımlar atan ve büyük
avantajlara sahip olan Türkiye, AB ile başlattığı tam üyelik
görüşmeleri, Gümrük Birliği ve AB ülkeleri ile olan gelişmiş ekonomik
ilişkileri ile 2010 yıllarla birlikte plastik sektöründeki konumunu ve
muhtemel liderlik pozisyonunu güçlendirecektir.